9.1.17

Yahya Kemal -1-

      Yahya Kemal Bey kendisinin en büyük şair olduğuna inandığı gibi diğer şairleri de kıskanırdı. 1957 yılları başlarında Cerrahpaşa Hastanesi Birinci Hariciye Kliniğinde yatıyordu. Kendisini ziyarete giderdim. Bir gün Mehmed Âkif hakkında bir ihtifal yapılmıştı. Bana defalarca bu ihtifali anlattırdı. Kendisiyle Mehmed Âkif'i mukayese etmemi istedi. Ben her ikisinin de Türk şiirinde ayrı ayrı ölçülerde büyük sanatkâr olduklarını, dindar ve milliyetçi şiiri ayrı iki zaviyeden terennüm etmekle beraber hedefte birleşmiş göründüklerini, ancak söyleyiş tarzı ve üslup güzelliği bakımından kendisinin daha kuvvetli olmakla beraber Âkif'in de eserlerinin sayısı cephesinde fâikiyeti olduğunu belittim. Biraz alındı:
      "Aman canım!" dedi. "Âkif Avrupa ölçülerini kavramış ve saf şiiri terennüm etmiş değil ki!"

                                                             
  ***

      Yahya Kemal, şiirlerini bir kitap hâlinde bastırmak istediğini vasiyet ettiği muhakkaktır. Ancak onun sağlığında müteaddit defalar şiirlerini bir araya getirmek teşebbüsünde bulunduğu ve hatta bu hususta bazı temaslar yaptığını biliyorum. Bu arada üç dört sene evvel bir gün bana da şiirlerini "Bizim Gök Kubbe" adı altında toplayarak neşretmek istediğini, benim de kendisine gerek iyi bir tâbi bulmak, gerekse teknik bir güzellikte neşri hususunda yardım etmemi istemişti. Telif ücreti olarak da o zamanki para ile yirmi bin lira istiyordu. Ben bu mevzuu Varlık Yayınları sahibi dostum Yaşar Nabi'yle de Büyük Şair adına görüşmüş fakat maalesef bir netice elde edememiştim.
      Maamafih onun da bu teşebbüsümüze rağmen, eserin mutlak surette neşrini istediği söylenemez. Zira insana öyle geliyor ki bir tarafta genç edebî çevrelerin kendisini olanca değeriyle anlayamamaları ihtimali, öte yandan şiirlerinde aynı kelimeleri ve temaları birçok defalar tekrar etmiş olmak hasebiyle bunlar yan yana göründüğü takdirde, sanatının büyüsünün bozulmuş olması düşüncesi tereddütlerinin sebepleri arasında sayılabilir.

Anlatan: Doç. Dr. Abdülkadir Karahan, Yeni Sabah, 11-12 Kasım 1958