- I -
Sâkî! Getir ol bâdeyi kim mâye-i cândır,
Ârâm-dih-i akl-ı melâmet-zedegândır.
Ol mey ki olur saykal-ı dil ehl-i kemâle,
Nâ-puhtelerin aklına bâdî-i ziyandır.
Bir câm ile yap hâtırı zîrâ dil-i vîrân,
Mehcûr-ı harâbât olalı hayli zamandır.
Sâkî! İçelim aşkına rindân-ı Hudâ’nın,
Rindân-ı Hudâ vâkıf-ı esrâr-ı nihândır.
Sâkî! İçelim rağmına sûfî-i harîsin,
Kim maksadı Kevser, emeli hûr-i cinândır.
Aşk olsun o pîr-i mey-i perverde-i aşka,
Kim bâdesi sâd-sâle vü sâkîsi civândır.
Pîr-i meye sor mes’elede var ise şübhen,
Vâizlerin efsâneleri hep hezeyândır.
Ben anladığım çarh ise bu çarh-ı çep-endâz,
Yahşî görünür sûreti ammâ ki yamandır.
Benzer felek ol çenber-i fânûs-ı hayâle,
Kim nakş-ı temâsîli serîü’l-cereyândır.
Sâkî! Bize mey sun, ki dil-i tecribet-âmûz,
Endîşe-i encâm ile vakf-ı halecândır.
İç bâde, güzel sev var ise akl ü şuûrun,
Dünyâ var imiş, yâ ki yoğ olmuş ne umûrun!
Ârâm-dih-i akl-ı melâmet-zedegândır.
Ol mey ki olur saykal-ı dil ehl-i kemâle,
Nâ-puhtelerin aklına bâdî-i ziyandır.
Bir câm ile yap hâtırı zîrâ dil-i vîrân,
Mehcûr-ı harâbât olalı hayli zamandır.
Sâkî! İçelim aşkına rindân-ı Hudâ’nın,
Rindân-ı Hudâ vâkıf-ı esrâr-ı nihândır.
Sâkî! İçelim rağmına sûfî-i harîsin,
Kim maksadı Kevser, emeli hûr-i cinândır.
Aşk olsun o pîr-i mey-i perverde-i aşka,
Kim bâdesi sâd-sâle vü sâkîsi civândır.
Pîr-i meye sor mes’elede var ise şübhen,
Vâizlerin efsâneleri hep hezeyândır.
Ben anladığım çarh ise bu çarh-ı çep-endâz,
Yahşî görünür sûreti ammâ ki yamandır.
Benzer felek ol çenber-i fânûs-ı hayâle,
Kim nakş-ı temâsîli serîü’l-cereyândır.
Sâkî! Bize mey sun, ki dil-i tecribet-âmûz,
Endîşe-i encâm ile vakf-ı halecândır.
İç bâde, güzel sev var ise akl ü şuûrun,
Dünyâ var imiş, yâ ki yoğ olmuş ne umûrun!
- II -
Yetmez mi bu kasrî reviş-i agreb-i âlem?
Bir menzile ermez mi aceb kevkeb-i âlem?
Şimdi uyuyanlar o zamanda uyanırlar,
Bir subha resîde olur âhir şeb-i âlem.
Pâmâl eder encâm kimin üstüne dönse,
Âgâz edeli devre budur meşreb-i âlem.
Bin böyle cihân zer ü sîm olsa yetişmez,
Mümkün mü ki is’âf oluna matlab-ı âlem.
Hâricden eğer olsa temâşâsına imkân,
Müdhiş görünür heykel-i müsta’ceb-i âlem.
Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz,
Bir zerre dahî kaldıramaz merkeb-i âlem.
Ebnâ-yı beşerde kalacak mı bu muâdât?
Bilmem ne zaman doğrulacak mezheb-i âlem?
Her safhada bir şekl-i hakîkat eder ibrâz,
Her gün çevirir bir varaka makleb-i âlem.
Bin ders-i maârif okunur her varakında,
Yârab! Ne güzel mekteb olur mekteb-i âlem.
Bu cism-i kesîfin neresi merkez-i kuvvet?
Yârab! Ne mâtıyye ile gezer kâlıb-ı âlem?
Subhâneke yâ men haleka’l-halka ve sevvâ,
Subhâneke subhâneke subhâneke elfâ.
- III -
Ey kudretine olmayan âgâz ü tenâhî,
Mümkün değil evsâfını idrâk kemâhî.
Her nesne kılar varlığına hüsn-i şehâdet,
Her zerre eder vahdetine arz-ı güvâhî.
Hükmün kılar izhâr bu âsâr ile mihri,
Emrin eder ibrâz bu envâr ile mâhı.
Dil-sîr-i bisât-ı niamın mürg-i hevâyı,
Sîr-âb-ı zülâl-i keremindir suda mâhî.
Eyler keremin âteşi gül-zâr Halîl’e,
Mağlûb olur peşşeye Nemrûd-ı mübâhî.
Zâlimleri adlin ne zaman hâk edecekdir?
Mazlûmların çıkmadadır göklere âhı.
Bî-gânelere münhasır envâ’-yı huzûzât!
Mihnet-zede-i aşkına mahsûs devâhî!
Sensin eden ıdlâl nice ehl-i tarîki,
Sensin eden ihdâ nice güm-geşte-i râhı.
Hükmün ki ola mûcib-i hayr u şerr-i ef’âl,
Yârab! Ne içindir bu evâmir, bu nevâhî?
Sendendir İlâhî yine bu mekr ü bu fitne!
Bu mekr ü bu fitne yine sendendir İlâhî!
Güftî bikün ü bâz zenî seng-i melâmet,
Dest-i men ü dâmân-ı tü der rûz-ı kıyâmet.
- IV -
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenâdan,
Başın alamaz bir dahî bârân-ı belâdan.
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne,
Meydâne düşen kurtulamaz seng-i kazâdan.
Sâbit-kadem ol merkez-i me’mûn-ı rızâda,
Vâreste olup dâire-i havf u recâdan.
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adâlet,
Havfın var ise mahkeme-i rûz-ı cezâdan.
Her kim ki arar bû-yı vefâ tab’-ı beşerde,
Benzer ona kim devlet umar zıll-i hümâdan.
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez,
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan.
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar,
Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan.
Her âkıle bir derd bu âlemde mukarrer,
Râhat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan.
Hall etmediler bu lûgazın sırrını kimse,
Bin kâfile geçti hükemâdan, fuzalâdan.
Kıl san’at-ı üstâdı tahayyürle temâşâ,
Dem urma, eğer ârif isen çûn ü çirâdan.
İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez.
- V -
Dehrin ne safâ var acaba sîm ü zerinde?
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde.
Bir reng-i vefâ var mı nazar kıl şu sipihrin,
Ne leyl ü nehârında, ne şems ü kamerinde.
Seyr etti havâ üzre denir taht-ı Süleymân,
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde.
Hür olmak eğer ister isen olma cihânın
Zevkinde, safâsında, gamında, kederinde.
Cânân gide, rindân dağıla, mey ola rîzân,
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde?
Hayr umma eğer sadr-ı cihân olsa da bi’l-farz,
Her kim ki hasâset ola ırk u güherinde.
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim,
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde.
Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât,
Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.
Âyînesi işdir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Ben her ne kadar gördüm ise ba’zı mazarrat,
Sâbit-kademim yine bu re’yin üzerinde:
İnsana sadâkat yakışır görse de ikrâh,
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah.
- VI -
Gadr ede reâyâsına vâlî-i eyâlet,
Dünyâda vü ukbâda ne zillet ne rezâlet.
Lâyık mıdır insan olana vakt-i kazâda,
Hak zâhir iken bâtın için hükmü imâlet?
Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid,
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet?
Ey mürtekib-i har bu ne zillet ki çekersin,
Birkaç guruşa müddet-i ömrünce hacâlet!
Lâ’net ola ol mâle ki tahsîline ânın,
Yâ dîn ola, yâ ırz u yâ nâmus ola âlet.
Âdem olanın hayr olur âdemlere kasdı,
İnsanlığa insanda budur işte delâlet.
İnsan, ona derler ki ede kalb-i rakîki,
Âlâm-ı benî-nev’i ile kesb-i melâlet.
Âdem, ona derler ki garazdan ola sâlim,
Nefsinde dahî eyleye icrâ-yı adâlet.
Sâdık görünür kisvede erbâb-ı hıyânet,
Mürşid sanılır vehlede ashâb-ı dalâlet.
Ekser kişinin sûretine sîreti uymaz,
Yârab! Bu ne hikmetdir, İlâhî! Bu ne hâlet!
Ümmîd-i vefâ eyleme her şahs-ı dagalde,
Çok hâcıların çıktı haçı zîr-i bagalde.
- VII -
Bir abd-i Habeş dehre olur baht ile sultan,
Dahhâk’in eder mülkünü bir Gâve perîşân.
İkbâline, idbârına bel bağlama dehrin,
Bir dâirede devr edemez çenber-i devrân.
Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir,
Elbette olur ev yıkanın hânesi vîrân.
Ekser görülür çünkü cezâ cins-i amelden,
Encâmda âhenden olur rahne-i sûhân.
Tezkîr olunur lâ’n ile Haccâc ile Cengîz,
Tebcîl edilir Nûşirevân ile Süleymân.
Kâbil midir elfâz ile tağyîr-i hakîkat,
Mümkün mü ki tefrîk oluna küfr ile îmân.
Bir hâkden inşâ olunur deyr ile mescid,
Birdir nazar-ı Hak’da Mecûs ile Müselmân.
Her derdin olur çaresi, her inleyen ölmez,
Her mihnete bir âhir olur her gama pâyân.
Geh çâk olunur dâmen-i pâkîze-i ismet,
Geh iffet eder âdemi ârâyiş-i zindân.
Sabr et siteme ister isen hüsn-i mükâfât,
Fikr eyle ne zulm eylediler Yûsuf’a ihvân.
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ:
Tallâhi le-kad âserakallâhü aleynâ.
- VIII -
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Çok mukbili gördüm, ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.
- IX -
Pek rengine aldanma felek eski felekdir,
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönekdir.
Yâ bister-i kemhâda, yâ vîrânede cân ver,
Çün bây ü gedâ hâke berâber girecekdir.
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından,
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir.
Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm,
Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerekdir.
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma?
Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir.
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i âdemi temyîze mihekdir.
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr,
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir.
Nâ-dânlar eder sohbet-i nâ-dânla telezzüz,
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerekdir.
Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib?
Kânûn-ı cezâ âcize mi hâs demekdir?
Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz,
Bir kaç guruşu mürtekibin câyı kürekdir.
Îmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda,
Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarâda.
- X -
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıkdı,
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıkdı.
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı,
Nâmûs tamâm oldu, hamiyyet yeni çıkdı.
Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zarâfet,
Dil-dârdan ağyâra şikâyet yeni çıkdı.
Sâdıkları tahkîr ile red kâide oldu,
Hırsızlara ikrâm u inâyet yeni çıkdı.
Hak söyleyen evvel dahî menfûr idi gerçi,
Hâinlere ammâ ki riâyet yeni çıkdı.
Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi,
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıkdı.
İsnâd-ı taassub olunur merd-i gayûra,
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıkdı.
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî,
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıkdı.
Milliyyeti nisyân ederek her işimizde,
Efkâr-ı Frenk’e tebâiyyet yeni çıkdı.
Eyvâh! Bu bâzîçede bizler yine yandık,
Zîrâ ki ziyân ortada, bilmem ne kazandık?
- XI -
Zâhirde görüp bizleri sanma ukalâyız,
Biz bir sürü âkıl sıfatında budalâyız.
Âkıl denilir mi bize, kim hâli bilirken,
Dil-dâde-i âlâyiş-i nîreng-i hevâyız.
Yârân-ı vatandan bizi özler bulunursa,
Düştük sefer-i gurbete muhtâc-ı duâyız.
Terkîb-i acîbiz iki hâsiyyetimiz var,
Ahbâbımızın devletiyiz, hasma belâyız.
Güncîde durur hırkamız altında künûzât,
Dervîşleriz, gerçi nazarda fukarâyız.
Ukbâya yarar bir işimiz yok ise bârî,
Âzâde-dil-i şâibe-i zerk ü riyâyız.
Devletlülere bizleri tahkîr düşer mi?
Biz âciz isek de yine mahlûk-ı Hudâ’yız.
Bir âfet-i hûn-hâra esîr oldu gönül kim,
Her nâzına her lâhzada bin kerre fedâyız.
Hâtırda durur sohbetinin lezzeti hâlâ,
Gerçi o şereften nice yıldır ki cüdâyız.
Her cevrine râzılarız, ey şâh-ı melâhat,
Bizler ki kuluz, mu’tasım-ı bâb-ı rızâyız.
İster bize lûtf eyle, diler bizden ırağ ol,
Dünyâda hemân sen şeref ü şân ile sağ ol.
- XII -
Her millet için bir düziye adlini âm et,
Fikr-i gazab-ı hazret-i ma’bûd-ı enâm et.
Bevvâl-i çeh-i Zemzem’i lâ’netle anar halk,
Sen Kâ’be gibi kendini hürmetle be-nâm et.
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenâda,
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı merâm et.
Bir yerde ki yok nağmeni takdîr edecek gûş,
Tazyî’-i nefes eyleme, tebdîl-i makâm et.
Avrat gibi mağlûb-i hevâ olma, er ol er,
Nefsin seni râm etmeye, sen nefsini râm et.
Mânend-i şecer nâbit olur sâbit olanlar,
Her hangi işin ehli isen onda devam et.
Noksanını bil, bir işe yâ başlama evvel,
Yâ başladığın kârı pezîrâ-yı hitâm et.
Uğrarsa sabâ râhın eğer semt-i Irak’a,
Bağdâd iline doğru dahî azm ü hirâm et.
Merdân-ı sühendânı ziyâret edip ondan,
Âdâb ile git ravza-i Rûhî’ye selâm et.
Tahsînini arz eyleyip evvelce Ziyâ’nın,
Bu beyti huzûrunda oku, hatm-i kelâm et:
Meydân-ı sühanda yoğ iken sen gibi bir er,
Bir şâir-i Rûm oldu sana şimdi beraber.