I
Tavsayan bir rüzgârdaki hadilik
Sudaki buğulanıma direniş
Gece indi miydi
Ot güne upuzuyor
Geceye daha yıl var peki ne bu hırsız merdiveni
Bir de oturasılık tutturdun tam giderayak
-İnim inim gözleri-
Yahu silme ısırgan buralar, azıcık çömel peki
Güze doğru İstanbul’da bir kuş öter yazları
Kuş ne, yaz niye, İstanbul nere a deli
Burası önce Türkiye, sonra Pompei’nin son günleri
II
Pıyrım pıyrım bir deniz
Hırpani bir gökyüzü
Nereden bulup döşerler
Salıncakta bebeler
Çünkü’lerin, ya da’ların savsağında
Hani’celer, belki’celer, ama’calar
Gözleri güme gidiyor ilk, gitsin mi sen oğlusun
Sonra bir bacağı yitiyor, ellerini alakoyuyorlar
Dişleri hiç mi hiç, dişleri de olsa mıydı
Ciğerine takıyor bir sabanı, üç evlek öteye çekeliyor
Bir yavan yulaf sepeliyor yarısı kendi barsağı
Köpürmüş tezeklere dalağı dökülüyor, kelliği
Bir kentiçi kavşağında buluyoruz son
Ne yüreği ne şahdamarı ne kirpiği
Onu sap,
Sen oğlusun
III
Et kılçık yoğrumları bu ya
Daha da inceltemezsin zarganaları
Su dinik ama safranlar sapsarıya
Kendinden incecikliği bu
Kabaca elenmiş bir çiçeğin
Süt tütüşlü, ciciberber tarazlı bir köpeği…
Bey atıntısı ruganlar köstekler ışıdıkça
İtin sırnaşık gölgesi poturuna vuruyor
Düşmüş peşine havalandırıyor herif, kumrular niye ürküyor ki
Üçüncü mü ne bir kundaktası var bu yiğidin Yalvaç’ta
Gazeteler bile yazdı ya, kediler yiyor;
Bu burada köpek güdüyor, hadi
IV
Çiğ çamurdan sökülüp kana dehlenen sülük
Emzirir önce kendi kurdunu
Yer anaç gövdeyi bir tüy sarmaşık
Bok besler gülü
O hür döngüsünde hiç kılı kıpırdamadan
Bizim boyna sıkıştırdığımızı gevşetir semirikler
Yani hırsızlama bir cin-çolak ak tiftiğimizi diden
Yanı sıra böbürü çaprazlığın ve ikircikli seviler
Öyleyse aşna bir kuş dümdüz uçadurur
Göğün habire çalkantısında
Tıpış tıpış ve daldaşak
Bunca yol yorgununa bir uzanımlık yer bile yok
Ama nice Yunus’ların mezarı kaç dağda birden
V
Liken bezeli bir yörük taş
Kumlaşır da hiçlenmez o doğa yağmasında
Kavrulur sapsarı ayazında temmuzun
Ve kumların yine taş kesilmesi yavaşça
Köşeyi döndün müydü kesmece bir karpuz soracaksın hartadaki çekirdeği gösterip
Gülü-gülüverecekler sapı iğdiş topatanların kıçı çürüklüğünde
Şu sırtındaki yüke kaç yumurta verelim diyecekler Şile işi
Ve çağ üstüne çağdaş benekli o ceketi omuzlayıp gidecekler
Kahkaha çiçeği bir rozet sokuşturur yakana yoncasını da sen ekle
Orospu bir oğlan
Ne Tekirdağ’sı ne Kırkağaç’ı ne
Ve de ekstra ekstra Elektra’lar
VI
Usulcacık suyun balığı insanlamasında
İlk ürkünün gözkapaksızlığı o
Daralır kum saatının lokman süzgüsü
Ölür sinekler etlene etlene güzün
Ancak şu fitil tutuşunca havuzun dibi ışır dediler
Oysa ne kıvılcım ne fitil ne de havuzun dibi
Bir ölü şölen ışıltısını Sultan Mahmut’un camına benzettiler
Dal içeri yüzüne fesleğenler çarpa çarpa
Dolaş bir yanık tencere kokusunu paçanda tekir kediler
Ve ıpıslak çırayı çok üfledim diye örseleme kendini
Döngeri ettiğinde kapısı örtünük bir ulu denizi tıkla bön bön
Toyluğuna sığınıp bir yalancıktan sokakları eşikle
Sor o zom köşkü akşamleyin söylesin çengelliiğneciler
-Dilini koparırlar adamın billah Yemen’de olsa-
Ve bir avuç çimi çayırlayan sözde yeniçeriler
Yani Türkiye’yi bulmak kolay, Türkiye avucunun içi
Ama gerçek yerini kimselere belletmeyeceksin
Adama gülerler valla