İki yıl sonra otuzuna varacak; bir şair için hiç de genç yaşta değil. Şiir gelecek diye öyle uzun süre bekledim ki artık bu türden gecikmişlik gözüme görünmüyor. Yaşı benden genç olup da Türk şiirine ilmek atanlara yıllar boyu dikkatle bakadurdum. Buna ahlâken mecburdum. Yaşı benden ileri olan şairlerin bana bir zamanki gönül sunuşlarına teşekkürümü başka nasıl belli edecektim? Ben bekleyedururken şiirin külliyetli bir kefaret istediğini açıkça dile getirişim hazırlopçulukla şiiri birbirine karıştıranların bana düşman kesilmelerine yetti. Oluyor galiba, dedim Osman Konuk'a, ikinci kitabını çıkarırsan yazdıklarından ne anladığımı yazmayı üstleniyorum. Senin için ikinci kitap şart. Bu zenaate ait olduğundan ben emin olmalıyım.
Müşkülpesentlik bendimin üstünden Süleyman Çobanoğlu zanaatkârlığıyla akmayı becerdi. Şiir kitabına kakavan bir isim bulduğu gerekçesi şiirin geldiği gerçeğine baskın çıkamaz artık. Ne çok anlamı var Şiirler Çağla'nın bir düşünsenize! Şiirlerin çağlayışından, çağla tezeliğindeki şiirlere, oradan çağıyla doğan şiirlere ve daha bilmem nerelere geçebilirsiniz. İyi şairlerin böyle dopingli başlıklara ihtiyacı yok.
Şiir geldi. Hece veznini ihya ettiği için falan değil. Şiirin biçim üstünde ve biçim üstüne kurulu olduğu bizim geleneğimizin ayrılmaz parçasıydı zaten. Süleyman Çobanoğlu uzun bir aradan sonra bu parçayı yerine koydu sadece. Şiir çıkmazdaki yerini arka arka yürüyerek terkedebilirdi. Ne var ki çıkmaza girerken odaklanan noktalar arka arka yürüyüşte genişleyen açıya bir bir dahil olan muhtelif noktalar haline dönüşüyor.
Şiir geldi. Aniden, beklenmedik bir anda ve ayak seslerini duyurmadan. Tıpkı iki Almanya'nın birleşmesi gibi. İki Almanya birleşince bir Almanya olmadı. Çünkü Almanya üçe bölünmüştü. Kelimeli, mısralı, bütünlüklü şiiri bekliyorduk. Gelen odur. Nereden mi biliyorum? İyi şiirleri (iyi müzikte olduğu gibi) okuduktan (dinledikten) sonra eserde kendimize ait ve hiç kimseden ödünç almadığımız bir şeyi unutmuş, kaybetmiş, bırakmış gibi oluruz. Kendimize ait o şeyden vazgeçmediğimiz yahut o şeysizlikten duyduğumuz mahrumiyet acısına duçar olduğumuz zaman bir daha, biraz daha yanaşırız esere. Kendimize ait başka bir şeyi oralarda düşürmek pahasına.
Dergâh, sayı: 69, Kasım 1995
Şiir yazmak sadece donanım değil, aynı zamanda da bir iddia meselesidir. Yani bir adam çıkacak "Ben Türk şiirinde şunu yapacağım" ya da "Şiire şunu getireceğim" diyecek. Ben niye Süleyman Çobanoğlu'na "Heyhat" dedim. Dedim ve adam sonunda televizyon dizisi yazarı oldu. Ama en azından hece vezniyle yazıyor olması falan... O çocuk şiiri ciddiye almış olsaydı bugün "Türkiye'deki metinler ancak bu ruha sadık kalınarak üretilebiliyor" diyebilecektik.
Şiire Damıtılmış Hayat, İbrahim Tüzer, Dergâh Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2008