Cân verir âdeme endîşe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i cân mı aceb cevher-i minâ-yı adem
Çeşm-i im’ân ile baktıkça vücûd-ı ademe
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır ni’met-i âsâyiş-i me’vâ-yı adem
Tutalım anda da olmuş ni’am-ı gûnâgûn
Öyle muhtâc-ı tenâvül müdür âlâ-yı adem
Kimse incinmedi vaz’ından anın zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğ ise yoktur yok
Râhat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihân cân ile cûyâ-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
Etse bir kerre telâtum hep eder kevneyni
Garka-i mevc-i fenâ cûşîş-i deryâ-yı adem
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenâr etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evlâdını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yoktan gelir ammâ bilmez
Yeri var âleme men’ eylese selvâ-yı adem
Merdümî neş’et-i Âdem’de yok oldu gitti
Vechi var dense Benî Âdem’e ebnâ-yı adem
İki kâğıttan ibâret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücûd ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü îcâb ü taayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mîm-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhiridir lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrîr eyler
Bilmez ammâ ki nedir ma’ni-i ihfâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş’ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
Yok yere zâhid urur da da’vi-i hestîden dem
Yakasın tutmuş iken pençe-i kübrâ-yı adem
Sanırım masraf ü irâdı gelir hep başabaş
Oldu serrâ-yı vücûda göre darrâ-yı adem
Zeyd-i vârid ile sulh olmadı Amr-ı âid
Yoğ ise âlemin aslı ne bu gavgâ-yı adem
Kays u Leylâ’sı dahî Zeyd ile Amr’ı gibidir
Diyecek olsam olur ol dahî esmâ-yı adem
Farkı gûyâ bu iki sûretin aklımca benim
Birisi hubb-ı fenâdır biri bağzâ-yı adem
Nakş-ı Nâmık’la aceb Nâmık olur mu hâtem
Var gibi bunda vücûd ehline îmâ-yı adem
Şeyh efendi sana der miydi ki varından geç
Varlığın olmasa da sidre-i me’vâ-yı adem
Hizmet et sen ana varınla ki tâ himmet edip
Eylesin ol da seni ârif-i ma’nâ-yı adem
Çekme dünyâlık için gam dil-i nâbûdîde
Var iken mâ-hasal-ı rızk u atâyâ-yı adem
Herkese bâr-ı belâ kendisinin varlığıdır
Gam u âlâmdan âzâde berâyâ-yı adem
Sarf edip varını aklın var ise sen yoğ ol
Râhat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Biz bu mihnet-geh-i hestîye küçükten geldik
Yoksa kim eyler idi terk-i kühencâ-yı adem
Durmasa böyle felek bâri yıkılsa gitse
Bir zaman olsa yeri hayme-i bâlâ-yı adem
Avutan halkı bu gam-hânede oldur yoksa
Olmasa müşkil idi tesliye-bahşâ-yı adem
Doğrusu râhat ederdik gidip âlem ademe
Yerine gelse anın sâha-i pehnâ-yı adem
Ber-murâd olmayıcak ben yere geçsin âlem
Necm ü mihr ü mehi olsun eser-i pâ-yı adem
Çâk çâk eyler idim ceyb-i kabâ-yı ömrü
Olmasa zeyli tirazîde-i damgâ-yı adem
Ben o bîzâr-ı vücûdum ki dil-i gam-zedeme
Üns-i mavtın görünür vahşet-i sahrâ-yı adem
Şafak-ı subh-ı bekâdır nazarımda gûyâ
Mevce-i bahr-ı siyâh-ı şeb-i yeldâ-yı adem
Öyle bîmâr-ı gamım ki olamam âsûde
Câme-hâb olsa bana şehper-i ankâ-yı adem
Dil-harâbım ben o hey’ette ki nisbetle bana
Beyt-i ma’mûr olur hâne-i bîcâ-yı adem
Öyle bîmâr-ı gamım sahn-ı fenâda gûyâ
Yaptı enkâz-ı elemden beni bennâ-yı adem
Ahter-i matlabım âfâk-ı felekten doğmaz
Günde bin şey doğurur leyle-i hublâ-yı adem
Düşmeden sâye-i kilk-i emelim levh-i dile
Nokta-i kilkim olur hâl-i müheyyâ-yı adem
Cevheri su kesilir tâbiş-i ye’simle eğer
Çeşm-i ümmîdime dûş olsa merâyâ-yı adem
Yok olur ismi dahî aynı müsemmâsı gibi
Emelim olsa eğer dâhil-i hulyâ-yı adem
Bî-vücûdum o kadar ben ki aransak ikimiz
Ben bulunmam bulunur belki müsemmâ-yı adem
Hayretim çarha sükûn-âver-i tab’-ı ta’tîl
Vahşetim bâis-i peydâyi-i sevdâ-yı adem
Vâlihim öyle ki aks-i nigeh-i germimden
Reng-i hayret alır âyine-i deryâ-yı adem
Vahşetim öyle ki olsa nazar-ı ünsüm olur
Tîr-i rem-gerde-i âhû-yı sebük-pâ-yı adem
Ye’sim ol mertebe kim sûret-i ümmîdimdir
Mâverâ-yı felek-i mahv-ı heyûlâ-yı adem
Bulanır girye-i hûnînim ile bahr-ı vücûd
Sararır âhım ile sebze-i sahrâ-yı adem
Öyle dil-tengî-i hestî ile rencûrum kim
Hûn olur nâlelerimden dil-i ferdâ-yı adem
Buna tâkat mi gelir yâ buna cân mı dayanır
Meğer imdâd ede hestî-i dîh-i eczâ-yı adem
Âferîn ey ney-i kilk-i hüner-i İsî-dem
Eyledin nefha-i i’câz ile ihyâ-yı adem
Şu’le-i nefha-i cân-sûzum ile lîk yanıp
Olmadan dağ-ı tenim şem’-i şeb-ârâ-yı adem
Bir gazel söylesen olmaz mı berâ-yı hâtır
Ne kadar sıklet ise nazm-ı mukaffâ-yı adem
Hâl-i anber-şikenin fitne-i eczâ-yı adem
Nigeh-i sihr-eserin nâtıka-bahşâ-yı adem
Cân bulur tarf-ı lisânınla hurûf-ı hestî
Çâk olur nâvek-i gamzenle süveydâ-yı adem
Araz-ı handeye la’l-i nemekînin cevher
Cevher-i harfe femin nokta-i yektâ-yı adem
Seni görse dökülürken katarât-ı eşkim
Havf-ı gamzenle olur âbile-i pâ-yı adem
Kavs-i ebrûsunu kursa yıkılır tâk-ı felek
Tîr-i müjgânını atsa titirer cây-ı adem
Cân atardı ademe tîğ-i nigâhından ecel
Tîr-i hışmından eğer yanmasa beydâ-yı adem
Anlamış nisbetini mihr ü vefâ-yı yâre
Eden oldur dil-i bî-çareyi cûyâ-yı adem
Âkifâ tarh-ı suver eyledi hîç-â-hîçe
Var mı hâmem gibi bir hendese-pîrâ-yı adem
Ârifân yokluk ile etmede isbât-ı vücûd
Ben ise varlık ile eyledim inşâ-yı adem
Yoğu var eylemeğe hayli çalıştım lâkin
Oldu sa’y ü talebim hep lev ü levlâ-yı adem
Cevher-i cân mı aceb cevher-i minâ-yı adem
Çeşm-i im’ân ile baktıkça vücûd-ı ademe
Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem
Galat ettim ne revâ cennete teşbih etmek
Başkadır ni’met-i âsâyiş-i me’vâ-yı adem
Tutalım anda da olmuş ni’am-ı gûnâgûn
Öyle muhtâc-ı tenâvül müdür âlâ-yı adem
Kimse incinmedi vaz’ından anın zerre kadar
Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem
Var ise andadır ancak yoğ ise yoktur yok
Râhat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümîd
Olsa şâyeste cihân cân ile cûyâ-yı adem
Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda
Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muammâ-yı adem
Etse bir kerre telâtum hep eder kevneyni
Garka-i mevc-i fenâ cûşîş-i deryâ-yı adem
Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur
Der-kenâr etmek içindir anı bâbâ-yı adem
Çarhın evlâdını baştan çıkarır dâye-i dehr
Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem
Herkesin kısmeti yoktan gelir ammâ bilmez
Yeri var âleme men’ eylese selvâ-yı adem
Merdümî neş’et-i Âdem’de yok oldu gitti
Vechi var dense Benî Âdem’e ebnâ-yı adem
İki kâğıttan ibâret nüsah-ı kevn ü mekân
Biri ibkâ-yı vücûd ü biri ifnâ-yı adem
Selb ü îcâb ü taayyün ederek âlemden
Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem
Mîm-i imkânını mahv eylese molla evvel
Yoksa nefy etmese de âhiridir lâ-yı adem
Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrîr eyler
Bilmez ammâ ki nedir ma’ni-i ihfâ-yı adem
Sığmaz ol dâire-i kevn ü mekâna ne bilir
Geçmeyen Arş’ı nedir mülk-i muallâ-yı adem
Yok yere zâhid urur da da’vi-i hestîden dem
Yakasın tutmuş iken pençe-i kübrâ-yı adem
Sanırım masraf ü irâdı gelir hep başabaş
Oldu serrâ-yı vücûda göre darrâ-yı adem
Zeyd-i vârid ile sulh olmadı Amr-ı âid
Yoğ ise âlemin aslı ne bu gavgâ-yı adem
Kays u Leylâ’sı dahî Zeyd ile Amr’ı gibidir
Diyecek olsam olur ol dahî esmâ-yı adem
Farkı gûyâ bu iki sûretin aklımca benim
Birisi hubb-ı fenâdır biri bağzâ-yı adem
Nakş-ı Nâmık’la aceb Nâmık olur mu hâtem
Var gibi bunda vücûd ehline îmâ-yı adem
Şeyh efendi sana der miydi ki varından geç
Varlığın olmasa da sidre-i me’vâ-yı adem
Hizmet et sen ana varınla ki tâ himmet edip
Eylesin ol da seni ârif-i ma’nâ-yı adem
Çekme dünyâlık için gam dil-i nâbûdîde
Var iken mâ-hasal-ı rızk u atâyâ-yı adem
Herkese bâr-ı belâ kendisinin varlığıdır
Gam u âlâmdan âzâde berâyâ-yı adem
Sarf edip varını aklın var ise sen yoğ ol
Râhat istersen eğer eyle temennâ-yı adem
Biz bu mihnet-geh-i hestîye küçükten geldik
Yoksa kim eyler idi terk-i kühencâ-yı adem
Durmasa böyle felek bâri yıkılsa gitse
Bir zaman olsa yeri hayme-i bâlâ-yı adem
Avutan halkı bu gam-hânede oldur yoksa
Olmasa müşkil idi tesliye-bahşâ-yı adem
Doğrusu râhat ederdik gidip âlem ademe
Yerine gelse anın sâha-i pehnâ-yı adem
Ber-murâd olmayıcak ben yere geçsin âlem
Necm ü mihr ü mehi olsun eser-i pâ-yı adem
Çâk çâk eyler idim ceyb-i kabâ-yı ömrü
Olmasa zeyli tirazîde-i damgâ-yı adem
Ben o bîzâr-ı vücûdum ki dil-i gam-zedeme
Üns-i mavtın görünür vahşet-i sahrâ-yı adem
Şafak-ı subh-ı bekâdır nazarımda gûyâ
Mevce-i bahr-ı siyâh-ı şeb-i yeldâ-yı adem
Öyle bîmâr-ı gamım ki olamam âsûde
Câme-hâb olsa bana şehper-i ankâ-yı adem
Dil-harâbım ben o hey’ette ki nisbetle bana
Beyt-i ma’mûr olur hâne-i bîcâ-yı adem
Öyle bîmâr-ı gamım sahn-ı fenâda gûyâ
Yaptı enkâz-ı elemden beni bennâ-yı adem
Ahter-i matlabım âfâk-ı felekten doğmaz
Günde bin şey doğurur leyle-i hublâ-yı adem
Düşmeden sâye-i kilk-i emelim levh-i dile
Nokta-i kilkim olur hâl-i müheyyâ-yı adem
Cevheri su kesilir tâbiş-i ye’simle eğer
Çeşm-i ümmîdime dûş olsa merâyâ-yı adem
Yok olur ismi dahî aynı müsemmâsı gibi
Emelim olsa eğer dâhil-i hulyâ-yı adem
Bî-vücûdum o kadar ben ki aransak ikimiz
Ben bulunmam bulunur belki müsemmâ-yı adem
Hayretim çarha sükûn-âver-i tab’-ı ta’tîl
Vahşetim bâis-i peydâyi-i sevdâ-yı adem
Vâlihim öyle ki aks-i nigeh-i germimden
Reng-i hayret alır âyine-i deryâ-yı adem
Vahşetim öyle ki olsa nazar-ı ünsüm olur
Tîr-i rem-gerde-i âhû-yı sebük-pâ-yı adem
Ye’sim ol mertebe kim sûret-i ümmîdimdir
Mâverâ-yı felek-i mahv-ı heyûlâ-yı adem
Bulanır girye-i hûnînim ile bahr-ı vücûd
Sararır âhım ile sebze-i sahrâ-yı adem
Öyle dil-tengî-i hestî ile rencûrum kim
Hûn olur nâlelerimden dil-i ferdâ-yı adem
Buna tâkat mi gelir yâ buna cân mı dayanır
Meğer imdâd ede hestî-i dîh-i eczâ-yı adem
Âferîn ey ney-i kilk-i hüner-i İsî-dem
Eyledin nefha-i i’câz ile ihyâ-yı adem
Şu’le-i nefha-i cân-sûzum ile lîk yanıp
Olmadan dağ-ı tenim şem’-i şeb-ârâ-yı adem
Bir gazel söylesen olmaz mı berâ-yı hâtır
Ne kadar sıklet ise nazm-ı mukaffâ-yı adem
Hâl-i anber-şikenin fitne-i eczâ-yı adem
Nigeh-i sihr-eserin nâtıka-bahşâ-yı adem
Cân bulur tarf-ı lisânınla hurûf-ı hestî
Çâk olur nâvek-i gamzenle süveydâ-yı adem
Araz-ı handeye la’l-i nemekînin cevher
Cevher-i harfe femin nokta-i yektâ-yı adem
Seni görse dökülürken katarât-ı eşkim
Havf-ı gamzenle olur âbile-i pâ-yı adem
Kavs-i ebrûsunu kursa yıkılır tâk-ı felek
Tîr-i müjgânını atsa titirer cây-ı adem
Cân atardı ademe tîğ-i nigâhından ecel
Tîr-i hışmından eğer yanmasa beydâ-yı adem
Anlamış nisbetini mihr ü vefâ-yı yâre
Eden oldur dil-i bî-çareyi cûyâ-yı adem
Âkifâ tarh-ı suver eyledi hîç-â-hîçe
Var mı hâmem gibi bir hendese-pîrâ-yı adem
Ârifân yokluk ile etmede isbât-ı vücûd
Ben ise varlık ile eyledim inşâ-yı adem
Yoğu var eylemeğe hayli çalıştım lâkin
Oldu sa’y ü talebim hep lev ü levlâ-yı adem
Sığmadı çünkü dehân-ı dile nutk-ı hestî
Eyledim hâme-i mu’ciz-demi gûyâ-yı adem
Eyledim hâme-i mu’ciz-demi gûyâ-yı adem
Bu kasîde kaleme Kaf-ı fenâdan geldi
Olsa nâmı yakışır beyzâ-i ankâ-yı adem
Kimisi nîstî-i gamla bekâ-cû-yı vücûd
Kimi hestî-i elemle taleb-efzâ-yı adem
Mahv-ı hâk-i reh-i şâhen-şeh-i kevneynim ben
Ne tevellâ-yı vücûd ü ne teberrâ-yı adem