Türk şiirinin 50 senedir yazan ve en
çok okunan şairlerinden İsmet Özel, uzun süredir farklı bir şiir diline sahip.
Takip ettiğime göre, İsmet Özel bu farklı şiir dilini ilk olarak 8 Eylül
2004'te yayımladığı "Michauxnunkimi / imiknunxuahcim" adlı şiirinde
gün ışığına çıkardı. Mehmet Erte, Yasakmeyve'nin Mart-Nisan 2006 sayısında
yaptığı mülâkatta İsmet Özel'e bu şiiriyle ilgili şu soruyu soruyordu: "Michauxnunkimi
/ imiknunxuahcim" adlı şiiriniz üzerine bir şey yazıldığını görmedim.
Yadırgayanlara rastladım ama onlar da bu şiirin bir şaka olma ihtimalini
düşündüklerinden olsa gerek, bir laf etmekte çekingendiler. Tüm şiirlerinizi
göz önünde bulundurduğumuzda örneğini görmediğimiz bu şiiri nasıl düşünmeliyiz?"
Takip ettiğime göre İsmet Özel'e bu şiirle ilgili başka bir soru yönelten
olmadı. 2006'dan 2013'e, altı sene. Bu şiir yazılalı sekiz sene olmuş; sekiz
senedir İsmet Özel'in şiir dilinde bir farklılık, aykırılık, rahatsızlık var ve
neden herkes bu durumdan rahatsız değilmiş gibi görünüyor? Aslında
rahatsızlığını kimse belli etmiyor. İsmet Özel bu, hiç de tekin biri değil, bir
tuzak kurmuştur yine! Her zamanki gibi bir oyundur bu!
"Her şiirim kadar hayatın ve
hayatımın örgüsüne ilişkin. İnsanlar kafalarını, kirli olduğu zaman değil, çok
iyi silindiği, pırıl pırıl olduğu zaman cama çarpabiliyorlar. Neymiş? Bu şiir
şimdiye kadar beni ben yapan cama bir kez bile dikkat gösterme zahmetine
girmediklerinin, hep cam üstünde birçok farklı sebebe bağlı olarak yerleştirilmiş
olan neyse, onunla ilgilendiklerinin ispatı imiş. Bir başka şeyin daha ispatı:
Bu şiir, şair-okur ilişkisinde ağır basan tarafın okur olduğunu, okurun yüksek
nitelikten verdiği her tavizin şairin borç hanesine yazıldığını ayan beyan
ortaya çıkardı. Okur çiğ yediği zaman, şairin karnı ağrıyor. Neymiş? Bunların
hepsi karın ağrısıymış. Mânâ fi batn-ı şair." Mânâ şairin karnında
gizli. Hangi mânâyı arıyorsunuz ve / yahut hangi şair size bir mânâ aramanız
için şiir sunuyor? Hayat yalan, şiir sahte, şairler ikiyüzlü.
İsmet Özel'le 16 Ekim 2011'de
"Türkün Dili Kur'an Sözü" ismi verilen inceleme vesilesiyle yapılan
mülâkat metni, sözü edilen 521 sayfalık incelemeyle birlikte 2013 Nisan'ında
yayınlandı. Bu mülâkatta Özel'in açıklamalarından biri, sanki onun şiir dilindeki
farklılığı, aykırılığı, rahatsızlığı, yadırgatıcılığı açıklar gibidir. İsmet
Özel bu mülâkatında yeni çalışmalarından söz açarak, bunları Kur'an harfleriyle
neşredeceğini açıklıyor: "İsmet Özel okumak isteyen bu yazıyı [yani
Kur'an harfleriyle yazılan yazıyı] da sökmek zorunda kalsın. İsmet Özel öbür
harflerle [yani Latin harfleriyle] yazmıyor, çünkü 'Yazılamaz!'
diyor." Bu açıklama beni şu noktaya getiriyor: İsmet Özel'in uzun
süredir farklı bir şiir dilini kullanışı, aslında Türk dilinin, Türk zihin
yapısının değişimine dikkat çekmek içindir. İsmet Özel şiirden bir paradigma
üreterek, son yıllarda, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde "Gün
Işığı Şiir Görsün" başlığı altında iki haftada bir şiir yayımlamak
suretiyle, bu paradigmayı daha çabuk ve daha geniş bir paylaşım ortamında
uygulamaya koyarak Türk dilinde Kur'an harfleri kullanılmadan yazılan her
şiirin mânâsız olduğunu, Kur'an harfleri kullanılmadan yazılan şiirlerde mânâ
aramanın boşunalığını göstermektedir sanki. Bu İsmet Özel'e özgü bir ataktır.
Şiir dilindeki bu paradigma değişimi, bir süre sonra İsmet Özel'in yapacağı
yeni ataklarla mesela Hilmi Yavuz'u, mesela Özkan Mert'i ve bir sürü benzer
şairi devre dışı bırakacaktır. Bu büyük bir temizliğe yol açabilir. Türk
şiirinin bu temizliğe uzun süredir ihtiyacı var.
İsmet Özel daha baştan, tasarladığı bu
şiirleri "boş" şiirler olarak göstermişti bize. Sadece başlıkları
okuyorduk, bu başlıklar da mesela "Dinosorus'un Rinoseroslara Bitimsiz
Yakınması" gibi tuhafdı. Kimi başlıkların altındaki boş sayfalarla kitap,
şiir alanında ilk defa bir paradigmayı okuruyla ve / yahut takipçileriyle
birlikte üretiyordu. Evet ilk defa bir şiir yazılmadan paylaşılıyor,
paylaşıldıktan sonra yazılıyordu. Belki de o boşluktu şiir, o boş sayfalardı. O
boşlukta okunmayan şiiri paylaşıyordu şair. O boşluk Kur’an harfleriyle
yazılamayan şiirin boşluğuydu. Belki de şöyle: O boşluk Kur'an harfleriyle
yazılan şiiri okuyamayanların, Kur'an harflerinden uzak kalanların zihinsel
boşluğuydu. Daha sonra o sayfaları doldurdu şair. "Gün Işığı Şiir
Görsün" dedi daha sonra. Bu şiirlerin bile kendi imzasıyla, öbür şairlerin
yazdıklarından fazla bir değer taşıdığına inanıyordu, iddia ediyordu İsmet
Özel.
Otuz senedir takip ettiğim şair olarak
İsmet Özel bugüne kadar beni hiç yanıltmadı. Otuz sene zarfında, bu sürenin
üçte biri bile dolmadan İsmet Özel hariç Türkçe yazan(?), bir vasıf taşıdığını
sandığım şairler beni yanıltmakla kalmadı, beni ihtiyatlı davranmaya, giderek
kendilerinden uzak durmaya, bulaşmamaya sevk etti. Bunun en ilginç örneğini
İlhan Berk'le son buluşmamızda yaşadım. Şairlerin bu kadar şuur kaybına
uğraması ancak Türk şiirinde ve / veya Türk dilinde mümkündür. 70 yaşın
eşiğinde duran şair İsmet Özel'in bu kadar sarsıcı şeyler söylemesi,
şairlerinse sarsılmamak için tedbirler alması, hatta "İsmet Özel'i artık
okumuyorum" demeleri de ancak Türk şiirinde ve / yahut şuurunda mümkündür.
Abarttığım sanılmasın. Ben bir edebiyat ortamından (eğer böyle bir ortam
gerçekten varsa?) söz ediyorum. Gerçek ve sahih bir edebiyat ortamında bir şair
bir çırpıda "dönek" olarak, "dinci" olarak,
"faşist" olarak nitelenemez, hele hele yazdıklarına aslâ ilgisiz
kalınamaz. Bu bir davranış bozukluğu olduğu kadar gerçek bir edebiyat
ortamından yoksun olunduğunun da işaretidir. Türk diliyle yazan şairler bugün
refah içinde, ama şuuru ne yazık ki sefalet içinde. Yazılan şiirlere,
dergilere, yapılan şiir etkinliklerine, şiir ödüllerine, seçkilere, şairlerin
meslek dağılımına, genel şiir algısına, minör şairlerin ortalığı kaplamasına
bakarsanız sefaletin boyutunu açıkça göreceksiniz.
"İktidardakilere Dair" hiçbir
şey yazılmıyor bugün. Bugünkü şairler Nabokov'un tırnağı kadar olamıyor.
Düşünebiliyor musunuz, Orhan Veli'yi Mayakovski gibi minör bir şair olarak
görebilmek ne demektir? Ne cür'ettir! İnsanın başına neler gelir maazallah!
Liberal ama kendine göre bir İslâmı, liberal ama kendine göre bir sosyalizmi
savunan şairler bugün siyasal iktidara yanaşık, yanaşma vaziyetinden
gocunmuyor. Paylaşım ağı genişleyen iktidarla her kesimden şair artık barışık
hale geldi denilebilir. Barış, diyalog, demokratik açılım, gelişme, ittifak
gibi ıvır zıvırla meşgul şuurları. Hiçbir şeyi sorgulamak niyetinde değilse,
bireysel donanımdan da ne yazık ki yoksun durmayı seçecektir Türkiye'de bir
varlık gösterdiğini sanan şairler. Tamamen sanal bir ortam buradaki, sözü
edilen, sözde edebiyat ortamı. Giderek de sosyal paylaşım ortamına dönüşmekte;
elini klavyeye götüren beynini kullanma gereksinimi duymadan bir şeyler
döktürüveriyor. Türk şiiri büyük bir felaketin eşiğindedir. Gün ışığının
görebileceği şiir hemen hemen kalmadı. İstiklâl Marşı Derneği internet
portalinde (www.istiklalmarsidernegi.org.tr), Gün Işığı Şiir Görsün ana başlığı
altında 3 Nisan 2013'de yer alan Süt Sabuğu adlı şiirinde İsmet Özel, sanki
Türk şiirinin ve / yahut şuurunun geldiği yere dikkat çekmektedir:
Oldu bu
Türk ilinde oldu bu
Taşan süt bulamaçtı
Haram süt emmiş emmi
Börkü burç burcu kötek
Akşamleyin teyzemsi
Ağların oy doy mütarekesi
Boynun boyna boynuzunu
Oya doya hısım Trakl.
Bu şiirdeki 'süt' yorumlandığında bizi
şiire ve şuura götürecektir. Sabuklama halinde ortaya çıkan, bulamaçtan ibaret
bir şiirle karşılaşmaktayız Türk edebiyatında epeycedir. Olan budur. Çünkü
"haram süt emmiş" şairlerin kaleminden ve / yahut şuurundan başka bir
şiir zuhur etmesi mümkün görünmüyor. Bizdeki "haram süt emmiş"
şairlerin hısım akrabası da aşırı kokainden ölen Avusturyalı şair Georg Trakl
olsa gerek.
"Nefis taşığı süt
nesnelleşti" diyor İsmet Özel. Bu şiirin geldiği yerdir. Nesnelleşen şiir,
şairin kabaran nefsinden taşan, nefsani şiir ortamına geldik. Bir şiir çöplüğü
de diyebiliriz bugün yazılanların toplamına. Berbat bir koku yayılıyor
dergilerden.
Nefis taşığı süt nesnelleşti
Taşık leşti büt süt koktu
Necip Fazıl'dan rivayetle, Hz. Ömer,
şair Hassan bin Sabit'e şöyle sormuş: "Hassan, niçin şiir söylemez
oldun?" Hassan bin Sabit şöyle cevap vermiş: "Kur'ân indikten sonra
dilim tutuldu." Bu rivayetin güvenilir olup olmadığı beni ilgilendirmiyor,
benim için önemli olan bu rivayetteki şair karakteridir. Şair, kendisine Kur'ân
sözünün indiğini, indirildiğini hisseden bir karaktere sahipti(r). Şair, Kur'ân
sözüyle buluştuğunda, Kur'ân sözüne ulaştığında kendine ineni hissedebilen bir
kişilik yapısına sahipti(r). Bu şair, kabaran nefsinden taşan, nefsani bir şiir
inşa etmez, edemez. Onun yazdıkları şiir çöplüğüne gitmez. Gün ışığı böyle bir
şiirle karşılaşmayalı kim bilir, kim bilmek isteyebilir acaba, ne kadar oldu?
Vere itirafı aman bîtaraf
Fası hor hörmetinin sisi
Doyu bize kadar taşıdı
Gözler çıkarıcı
Banknot somyacısı
Ardı artığı çökelek
"Şair tab'an şair ise aslî işine
kendi 'benzersiz' sözüyle başlar." diyordu İsmet Özel. Sekiz senedir İsmet
Özel'in şiir dilindeki bariz farklılıktan, aykırılıktan, rahatsızlıktan söz
ettim demin.
Enis Batur'un 'Merak Cemiyeti
Tutanakları'nda (Ocak 2013) kurduğu bir cümle merakımı celbetti: "Türk
şiirinin bir durgunluk döneminden geçip geçmediğini görmek, bu görüşü bir
ölçülendirme esasına dayandırabilmeyi gerektiriyor." Müslümanlığını beyan
eden ve / veya ettiğini sanan kesimde gözle görülür bir "şiir"
patlaması gerçekten yaşanmakta mıdır? İsmet Özel'in Müslüman kimliği ve 12
Eylül sonrası oluşan sanal bir refah bu kesimdeki birçok şair adayının
özgüvenini artırdı. İsmet Özel gibi gür bir şiir sesini ve ritmini yakalamak
için uğraşıp durdular. Bu didinmeden binlerce kopya oluştu, maalesef şiir
çöplüğünden başka bir yere gitmeyen ürünlerdi bunlar. Şu son on sene içinde
yazınsal iktidarı ele geçirmek isteyen Müslüman kesim, hiç çekinmeden ve en
ufak bir sorgulama yapmaksızın siyasal iktidarın desteğini arkasına almayı bir
hak olarak görüyor kendinde. Bu yeni durum, görgüsüz bir şımarıklığa, aklı
tökezleten şiirden uzaklaşmaya, dinî ifadelerde bile laçkalığa yol açtı. Hele
intellect'in içine bir de diyalog, hoşgörü, barış gibi küresel kavramlar
doldurulunca "benzersiz" sözünü iyice kaybetti şair. Müslüman kesimde
tab'an şaire rastlamak tam anlamıyla serab görmek gibi bir şey. Gün ışığının
bize bir oyunu bu.
Ya öbür kesimde durum nasıl?
Müslümanlığını beyan etmeyen, beyan etme ihtiyacı duymayan ve / veya etmekten
rahatsızlık duyan kesimde "şiir" ne durumdadır? Toplumcu gerçekçi ve
/ veya sosyalist imgelerden, imgenin kıpırtısından açılabildiği kadar uzaklaştı
bu kesim. Daha çok arabeskleşti, liberal esintinin etkisi altında bel ve bilinç
altıyla beynini meşgul ederek bambaşka yerlere savruldu. Göstergelerle oyalandı,
deneysel şiirler yazdığını sandı, metni yok etti. İnternetin yığdığı,
boşalttığı çöpleri de eklemeliyiz burada. Böylelikle büyük bir Türk şiir
çöplüğünü göz ardı etmemiz hiç de mümkün değil. Hava durgun olduğunda pek sorun
yok, ama rüzgâr çıktığında çok fena! Hükmümü ağır bulanlar varsa şayet, Enis
Batur'un önerdiği, benim hükmümü hemen hemen doğrulayan "bir ölçülendirme
esasına" da başvurabiliriz. Son derece akla uygun bir öneride bulunuyor
Batur: "1960'ların ilk yıllarından 1990'ların son yıllarına bir liste
oluştuğunda, orada yeralan kitaplar ayarında [bu sözcüğün, ayarında
sözcüğünün yatık dizilmesine dikkat! (öa)] 2000-2010 arası kaç kitapla
karşılaşıyoruz: Bu sonuçtan hareket ederek bir yorum geliştirebiliriz
sanırım." (Bkz: Merak Cemiyeti Tutanakları, s: 346).
İsmet Özel'in Müslümanlığını net
biçimde beyan etmesinden sonraki dönem genelde '80 kuşağı'nın dönemi. Bu
kuşağın şiir dili, maalesef Türkün dili değil. '80 kuşağı' birbirinin ne
dediğini de anlamayan, birbirine de yabancı, ters bir kuşak. Hatta giderek,
zihinsel sentaksıyla şiirsel sentaks arasında da bir koşutluk bile söz konusu
değil. Bir kesim kafayı çekerek yazıyorsa, öbür kesim de kafayı yiyerek.
Sonuçta bu kuşağın şiirinde 'kafa' yerinde değil. Bir ayar yok '80
kuşağı'nın yazdığı şiirde. Aşırı derecede politize olabiliyor sözgelimi. Herhangi
bir provokasyona kolaylıkla alet olabildiğine tanık oluyoruz '80 kuşağı'
şiirinin. Yoğun biçimde global hareketin etkisindedir bu kuşak, evrensel bir
dil oluşturmaya da bu etki altında yönelmiştir. Kendi "benzersiz"
sözünü kaybetmiş, herkesleşmiş, minör şairler arasındaki mahut yerini almıştır.
Türkiye'de yazınsal iktidar yok, edebiyat adamları, şairler hep siyasal
iktidarın mülki amirliği altında. İktidarın sesini bastıracak güce sahip değil
bugünkü şiir ortamı. Bağımsız bir edebiyat dergisi yok.
'80 kuşağı'nın yaşadığı aidiyet
sorununa da ikinci bölümde değinelim.
Hece,
sayı: 197, Mayıs 2013