4.9.13

Gün Işığından Mahrum Şiir -I- Ömer Aksay

         Türk şiirinin 50 senedir yazan ve en çok okunan şairlerinden İsmet Özel, uzun süredir farklı bir şiir diline sahip. Takip ettiğime göre, İsmet Özel bu farklı şiir dilini ilk olarak 8 Eylül 2004'te yayımladığı "Michauxnunkimi / imiknunxuahcim" adlı şiirinde gün ışığına çıkardı. Mehmet Erte, Yasakmeyve'nin Mart-Nisan 2006 sayısında yaptığı mülâkatta İsmet Özel'e bu şiiriyle ilgili şu soruyu soruyordu: "Michauxnunkimi / imiknunxuahcim" adlı şiiriniz üzerine bir şey yazıldığını görmedim. Yadırgayanlara rastladım ama onlar da bu şiirin bir şaka olma ihtimalini düşündüklerinden olsa gerek, bir laf etmekte çekingendiler. Tüm şiirlerinizi göz önünde bulundurduğumuzda örneğini görmediğimiz bu şiiri nasıl düşünmeliyiz?" Takip ettiğime göre İsmet Özel'e bu şiirle ilgili başka bir soru yönelten olmadı. 2006'dan 2013'e, altı sene. Bu şiir yazılalı sekiz sene olmuş; sekiz senedir İsmet Özel'in şiir dilinde bir farklılık, aykırılık, rahatsızlık var ve neden herkes bu durumdan rahatsız değilmiş gibi görünüyor? Aslında rahatsızlığını kimse belli etmiyor. İsmet Özel bu, hiç de tekin biri değil, bir tuzak kurmuştur yine! Her zamanki gibi bir oyundur bu!
         "Her şiirim kadar hayatın ve hayatımın örgüsüne ilişkin. İnsanlar kafalarını, kirli olduğu zaman değil, çok iyi silindiği, pırıl pırıl olduğu zaman cama çarpabiliyorlar. Neymiş? Bu şiir şimdiye kadar beni ben yapan cama bir kez bile dikkat gösterme zahmetine girmediklerinin, hep cam üstünde birçok farklı sebebe bağlı olarak yerleştirilmiş olan neyse, onunla ilgilendiklerinin ispatı imiş. Bir başka şeyin daha ispatı: Bu şiir, şair-okur ilişkisinde ağır basan tarafın okur olduğunu, okurun yüksek nitelikten verdiği her tavizin şairin borç hanesine yazıldığını ayan beyan ortaya çıkardı. Okur çiğ yediği zaman, şairin karnı ağrıyor. Neymiş? Bunların hepsi karın ağrısıymış. Mânâ fi batn-ı şair." Mânâ şairin karnında gizli. Hangi mânâyı arıyorsunuz ve / yahut hangi şair size bir mânâ aramanız için şiir sunuyor? Hayat yalan, şiir sahte, şairler ikiyüzlü.
         İsmet Özel'le 16 Ekim 2011'de "Türkün Dili Kur'an Sözü" ismi verilen inceleme vesilesiyle yapılan mülâkat metni, sözü edilen 521 sayfalık incelemeyle birlikte 2013 Nisan'ında yayınlandı. Bu mülâkatta Özel'in açıklamalarından biri, sanki onun şiir dilindeki farklılığı, aykırılığı, rahatsızlığı, yadırgatıcılığı açıklar gibidir. İsmet Özel bu mülâkatında yeni çalışmalarından söz açarak, bunları Kur'an harfleriyle neşredeceğini açıklıyor: "İsmet Özel okumak isteyen bu yazıyı [yani Kur'an harfleriyle yazılan yazıyı] da sökmek zorunda kalsın. İsmet Özel öbür harflerle [yani Latin harfleriyle] yazmıyor, çünkü 'Yazılamaz!' diyor." Bu açıklama beni şu noktaya getiriyor: İsmet Özel'in uzun süredir farklı bir şiir dilini kullanışı, aslında Türk dilinin, Türk zihin yapısının değişimine dikkat çekmek içindir. İsmet Özel şiirden bir paradigma üreterek, son yıllarda, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde "Gün Işığı Şiir Görsün" başlığı altında iki haftada bir şiir yayımlamak suretiyle, bu paradigmayı daha çabuk ve daha geniş bir paylaşım ortamında uygulamaya koyarak Türk dilinde Kur'an harfleri kullanılmadan yazılan her şiirin mânâsız olduğunu, Kur'an harfleri kullanılmadan yazılan şiirlerde mânâ aramanın boşunalığını göstermektedir sanki. Bu İsmet Özel'e özgü bir ataktır. Şiir dilindeki bu paradigma değişimi, bir süre sonra İsmet Özel'in yapacağı yeni ataklarla mesela Hilmi Yavuz'u, mesela Özkan Mert'i ve bir sürü benzer şairi devre dışı bırakacaktır. Bu büyük bir temizliğe yol açabilir. Türk şiirinin bu temizliğe uzun süredir ihtiyacı var.
         
          İsmet Özel daha baştan, tasarladığı bu şiirleri "boş" şiirler olarak göstermişti bize. Sadece başlıkları okuyorduk, bu başlıklar da mesela "Dinosorus'un Rinoseroslara Bitimsiz Yakınması" gibi tuhafdı. Kimi başlıkların altındaki boş sayfalarla kitap, şiir alanında ilk defa bir paradigmayı okuruyla ve / yahut takipçileriyle birlikte üretiyordu. Evet ilk defa bir şiir yazılmadan paylaşılıyor, paylaşıldıktan sonra yazılıyordu. Belki de o boşluktu şiir, o boş sayfalardı. O boşlukta okunmayan şiiri paylaşıyordu şair. O boşluk Kur’an harfleriyle yazılamayan şiirin boşluğuydu. Belki de şöyle: O boşluk Kur'an harfleriyle yazılan şiiri okuyamayanların, Kur'an harflerinden uzak kalanların zihinsel boşluğuydu. Daha sonra o sayfaları doldurdu şair. "Gün Işığı Şiir Görsün" dedi daha sonra. Bu şiirlerin bile kendi imzasıyla, öbür şairlerin yazdıklarından fazla bir değer taşıdığına inanıyordu, iddia ediyordu İsmet Özel.
         Otuz senedir takip ettiğim şair olarak İsmet Özel bugüne kadar beni hiç yanıltmadı. Otuz sene zarfında, bu sürenin üçte biri bile dolmadan İsmet Özel hariç Türkçe yazan(?), bir vasıf taşıdığını sandığım şairler beni yanıltmakla kalmadı, beni ihtiyatlı davranmaya, giderek kendilerinden uzak durmaya, bulaşmamaya sevk etti. Bunun en ilginç örneğini İlhan Berk'le son buluşmamızda yaşadım. Şairlerin bu kadar şuur kaybına uğraması ancak Türk şiirinde ve / veya Türk dilinde mümkündür. 70 yaşın eşiğinde duran şair İsmet Özel'in bu kadar sarsıcı şeyler söylemesi, şairlerinse sarsılmamak için tedbirler alması, hatta "İsmet Özel'i artık okumuyorum" demeleri de ancak Türk şiirinde ve / yahut şuurunda mümkündür. Abarttığım sanılmasın. Ben bir edebiyat ortamından (eğer böyle bir ortam gerçekten varsa?) söz ediyorum. Gerçek ve sahih bir edebiyat ortamında bir şair bir çırpıda "dönek" olarak, "dinci" olarak, "faşist" olarak nitelenemez, hele hele yazdıklarına aslâ ilgisiz kalınamaz. Bu bir davranış bozukluğu olduğu kadar gerçek bir edebiyat ortamından yoksun olunduğunun da işaretidir. Türk diliyle yazan şairler bugün refah içinde, ama şuuru ne yazık ki sefalet içinde. Yazılan şiirlere, dergilere, yapılan şiir etkinliklerine, şiir ödüllerine, seçkilere, şairlerin meslek dağılımına, genel şiir algısına, minör şairlerin ortalığı kaplamasına bakarsanız sefaletin boyutunu açıkça göreceksiniz.
         "İktidardakilere Dair" hiçbir şey yazılmıyor bugün. Bugünkü şairler Nabokov'un tırnağı kadar olamıyor. Düşünebiliyor musunuz, Orhan Veli'yi Mayakovski gibi minör bir şair olarak görebilmek ne demektir? Ne cür'ettir! İnsanın başına neler gelir maazallah! Liberal ama kendine göre bir İslâmı, liberal ama kendine göre bir sosyalizmi savunan şairler bugün siyasal iktidara yanaşık, yanaşma vaziyetinden gocunmuyor. Paylaşım ağı genişleyen iktidarla her kesimden şair artık barışık hale geldi denilebilir. Barış, diyalog, demokratik açılım, gelişme, ittifak gibi ıvır zıvırla meşgul şuurları. Hiçbir şeyi sorgulamak niyetinde değilse, bireysel donanımdan da ne yazık ki yoksun durmayı seçecektir Türkiye'de bir varlık gösterdiğini sanan şairler. Tamamen sanal bir ortam buradaki, sözü edilen, sözde edebiyat ortamı. Giderek de sosyal paylaşım ortamına dönüşmekte; elini klavyeye götüren beynini kullanma gereksinimi duymadan bir şeyler döktürüveriyor. Türk şiiri büyük bir felaketin eşiğindedir. Gün ışığının görebileceği şiir hemen hemen kalmadı. İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde (www.istiklalmarsidernegi.org.tr), Gün Işığı Şiir Görsün ana başlığı altında 3 Nisan 2013'de yer alan Süt Sabuğu adlı şiirinde İsmet Özel, sanki Türk şiirinin ve / yahut şuurunun geldiği yere dikkat çekmektedir:

         Oldu bu
         Türk ilinde oldu bu
         Taşan süt bulamaçtı
         Haram süt emmiş emmi
         Börkü burç burcu kötek
         Akşamleyin teyzemsi
         Ağların oy doy mütarekesi
         Boynun boyna boynuzunu
         Oya doya hısım Trakl.

         Bu şiirdeki 'süt' yorumlandığında bizi şiire ve şuura götürecektir. Sabuklama halinde ortaya çıkan, bulamaçtan ibaret bir şiirle karşılaşmaktayız Türk edebiyatında epeycedir. Olan budur. Çünkü "haram süt emmiş" şairlerin kaleminden ve / yahut şuurundan başka bir şiir zuhur etmesi mümkün görünmüyor. Bizdeki "haram süt emmiş" şairlerin hısım akrabası da aşırı kokainden ölen Avusturyalı şair Georg Trakl olsa gerek.
         "Nefis taşığı süt nesnelleşti" diyor İsmet Özel. Bu şiirin geldiği yerdir. Nesnelleşen şiir, şairin kabaran nefsinden taşan, nefsani şiir ortamına geldik. Bir şiir çöplüğü de diyebiliriz bugün yazılanların toplamına. Berbat bir koku yayılıyor dergilerden.

         Nefis taşığı süt nesnelleşti
         Taşık leşti büt süt koktu

         Necip Fazıl'dan rivayetle, Hz. Ömer, şair Hassan bin Sabit'e şöyle sormuş: "Hassan, niçin şiir söylemez oldun?" Hassan bin Sabit şöyle cevap vermiş: "Kur'ân indikten sonra dilim tutuldu." Bu rivayetin güvenilir olup olmadığı beni ilgilendirmiyor, benim için önemli olan bu rivayetteki şair karakteridir. Şair, kendisine Kur'ân sözünün indiğini, indirildiğini hisseden bir karaktere sahipti(r). Şair, Kur'ân sözüyle buluştuğunda, Kur'ân sözüne ulaştığında kendine ineni hissedebilen bir kişilik yapısına sahipti(r). Bu şair, kabaran nefsinden taşan, nefsani bir şiir inşa etmez, edemez. Onun yazdıkları şiir çöplüğüne gitmez. Gün ışığı böyle bir şiirle karşılaşmayalı kim bilir, kim bilmek isteyebilir acaba, ne kadar oldu?

         Vere itirafı aman bîtaraf
         Fası hor hörmetinin sisi
         Doyu bize kadar taşıdı
         Gözler çıkarıcı
         Banknot somyacısı
         Ardı artığı çökelek

         "Şair tab'an şair ise aslî işine kendi 'benzersiz' sözüyle başlar." diyordu İsmet Özel. Sekiz senedir İsmet Özel'in şiir dilindeki bariz farklılıktan, aykırılıktan, rahatsızlıktan söz ettim demin.
         Enis Batur'un 'Merak Cemiyeti Tutanakları'nda (Ocak 2013) kurduğu bir cümle merakımı celbetti: "Türk şiirinin bir durgunluk döneminden geçip geçmediğini görmek, bu görüşü bir ölçülendirme esasına dayandırabilmeyi gerektiriyor." Müslümanlığını beyan eden ve / veya ettiğini sanan kesimde gözle görülür bir "şiir" patlaması gerçekten yaşanmakta mıdır? İsmet Özel'in Müslüman kimliği ve 12 Eylül sonrası oluşan sanal bir refah bu kesimdeki birçok şair adayının özgüvenini artırdı. İsmet Özel gibi gür bir şiir sesini ve ritmini yakalamak için uğraşıp durdular. Bu didinmeden binlerce kopya oluştu, maalesef şiir çöplüğünden başka bir yere gitmeyen ürünlerdi bunlar. Şu son on sene içinde yazınsal iktidarı ele geçirmek isteyen Müslüman kesim, hiç çekinmeden ve en ufak bir sorgulama yapmaksızın siyasal iktidarın desteğini arkasına almayı bir hak olarak görüyor kendinde. Bu yeni durum, görgüsüz bir şımarıklığa, aklı tökezleten şiirden uzaklaşmaya, dinî ifadelerde bile laçkalığa yol açtı. Hele intellect'in içine bir de diyalog, hoşgörü, barış gibi küresel kavramlar doldurulunca "benzersiz" sözünü iyice kaybetti şair. Müslüman kesimde tab'an şaire rastlamak tam anlamıyla serab görmek gibi bir şey. Gün ışığının bize bir oyunu bu.
         Ya öbür kesimde durum nasıl? Müslümanlığını beyan etmeyen, beyan etme ihtiyacı duymayan ve / veya etmekten rahatsızlık duyan kesimde "şiir" ne durumdadır? Toplumcu gerçekçi ve / veya sosyalist imgelerden, imgenin kıpırtısından açılabildiği kadar uzaklaştı bu kesim. Daha çok arabeskleşti, liberal esintinin etkisi altında bel ve bilinç altıyla beynini meşgul ederek bambaşka yerlere savruldu. Göstergelerle oyalandı, deneysel şiirler yazdığını sandı, metni yok etti. İnternetin yığdığı, boşalttığı çöpleri de eklemeliyiz burada. Böylelikle büyük bir Türk şiir çöplüğünü göz ardı etmemiz hiç de mümkün değil. Hava durgun olduğunda pek sorun yok, ama rüzgâr çıktığında çok fena! Hükmümü ağır bulanlar varsa şayet, Enis Batur'un önerdiği, benim hükmümü hemen hemen doğrulayan "bir ölçülendirme esasına" da başvurabiliriz. Son derece akla uygun bir öneride bulunuyor Batur: "1960'ların ilk yıllarından 1990'ların son yıllarına bir liste oluştuğunda, orada yeralan kitaplar ayarında [bu sözcüğün, ayarında sözcüğünün yatık dizilmesine dikkat! (öa)] 2000-2010 arası kaç kitapla karşılaşıyoruz: Bu sonuçtan hareket ederek bir yorum geliştirebiliriz sanırım." (Bkz: Merak Cemiyeti Tutanakları, s: 346).
         İsmet Özel'in Müslümanlığını net biçimde beyan etmesinden sonraki dönem genelde '80 kuşağı'nın dönemi. Bu kuşağın şiir dili, maalesef Türkün dili değil. '80 kuşağı' birbirinin ne dediğini de anlamayan, birbirine de yabancı, ters bir kuşak. Hatta giderek, zihinsel sentaksıyla şiirsel sentaks arasında da bir koşutluk bile söz konusu değil. Bir kesim kafayı çekerek yazıyorsa, öbür kesim de kafayı yiyerek. Sonuçta bu kuşağın şiirinde 'kafa' yerinde değil. Bir ayar yok '80 kuşağı'nın yazdığı şiirde. Aşırı derecede politize olabiliyor sözgelimi. Herhangi bir provokasyona kolaylıkla alet olabildiğine tanık oluyoruz '80 kuşağı' şiirinin. Yoğun biçimde global hareketin etkisindedir bu kuşak, evrensel bir dil oluşturmaya da bu etki altında yönelmiştir. Kendi "benzersiz" sözünü kaybetmiş, herkesleşmiş, minör şairler arasındaki mahut yerini almıştır. Türkiye'de yazınsal iktidar yok, edebiyat adamları, şairler hep siyasal iktidarın mülki amirliği altında. İktidarın sesini bastıracak güce sahip değil bugünkü şiir ortamı. Bağımsız bir edebiyat dergisi yok.
         '80 kuşağı'nın yaşadığı aidiyet sorununa da ikinci bölümde değinelim.

Hece, sayı: 197, Mayıs 2013